4 Ocak 2013 Cuma

Kapadokya - MUTİ

Kapadokya yalnızca doğal güzellikleri ve tarihi zenginlikleri ile değil mutfak kültürü ile de öne çıkan bir bölgemiz. Sık sık gittiğim Kapadokya da, şüphesiz olarak gündelik ev yemeği diyebileceğimiz tarzdan yemekler servis eden pek çok mekan var. Bu sınıfta, kesinlikle yemeklerin lezzeti, sunumuna gösterilen özen ve  evsahipliğinin en içten örneği dolayısıyla İbrahimpaşa köyündeki 'Babayanevi' ni hiç birisine değişmem. Babayanevi, tam anlamıyla bir aile işletmesi; deden taş ustası olan Adem ve eşinin, aile bireyleri ile birlikte günlük olarak hazırladıkları yemekleri evlerine gelen konuklarına sundukları bir aile işletmesi.

Ancak, konu bölgede gerçek anlamda bir restoran işletmesine olduğu zaman, mutfağının sıradışılığı, gelişmişliği, restoranın dekoru, servisin kalitesi ve profesyonelliği ile MUTİ kesinlikle Kapadokya da en iyi örnek. Muhittin Bey ve Talin Hanımın yarattığı Muti; Topik gibi, Kuru Erikli Kuzu İncik gibi geleneksel lezzetlerin yanısıra, Kalamarlı ve Mürekkepli Mantı gibi sıradışı lezzetler de sunuyor. Yüksek kaliteli konaklama tesisleri ve eşsiz tarihi ve doğal zenginliğe sahip Kapadokyaya gelen varlıklı turist kitlesinin taleb ettiği bir eksikliği Muti dolduruyor. Keşke bölgede daha fazla sayıda Muti gibi iddialı restoran olsa ve Kapadokya'nın cazibesine yeme ve içme deneyimini de ekleyebilsek. Şaşırtıcı olan, hala Kapadokyadan her hangi bir beldenin 'Cittaslow - Sakin Şehir' olmamış olması; Un, yağ, şeker var iş sadece helvayı yapmaya kalıyor.

 250 yaşında bir handa hayat bulan Muti'nin avlusu ve terası yazın mükemmel, kışın ise gürül gürül yanan şömine başı.

4 Eylül 2012 Salı

Pantelis - Simi

Ramazan bayramı oncesi, Sömbeki - Simi - adasına günü birlik bir yolculuk insanın keyfini yerine getiriyor. Marmaris Bozburundan yaklaşık bir saat süren yolculukla adaya varmak mümkün. Adada yapacak pek fazla bir şey yok, 1922 Izmir yangınında yok olan Aya Fotini kilisesinin bir benzeri olan Moni Taksiharki Mikhail kilisesi, bulunduğu dik yamaca tırmanmaya hazırsanız, görülmeye değer.
Simi limanı çevresinde konumlanmış kent adeta bir film seti. Limandan yürüyerek ulaşabileceğiniz plaj mevcut ancak Simililer limanın az ilerisinden berrak sulara kendilerini bırakıyorlar.
Siminin, Türk müşterileri tarafından en bilinen restoranı Manos olmakla beraber, benim favorim limanın karşı kıyısında bulunan Pantelis.
Pantelis hem lezzetli, hem hesaplı... Istakozun kilosu 50 Euro



Bu arada Pantelis'in kız arkadaşının bir Türk olduğu dedikodusunu da tekne kaptanımızdan öğrendik. 

Afiyet olsun.

31 Temmuz 2011 Pazar

NAMLININ NAMINA YAKIŞMADI

Istanbul'un önde gelen lezzet duraklarından Namlı uzun süredir beklenen Caddebostan şubesini açtı. Bir heves Cumartesi sabah kahvaltısı için soluğu Namlı Caddebostan'da aldık. Ancak Karaköy Namlının seviyesine gelebilmesi için Namlı'nın daha kırk fırın ekmek yemesi gerekiyor.

Mekan henüz tam dolmamıştı ancak felaketin yaklaşmakta olduğu belli oluyordu. Hemen kuyruğa girip kahvaltılıklarımızı seçtik, terasta boş kalan son masalardan birine oturduk. Masalar dipdibe, (malum kiralar yüksek, ne kadar çok kişi oturtsak kardır mantığı ile), müşteriler ve servis personeli aralarından zorlukla geçebiliyor, servis personeli yetersiz, sırtlarından ter damlayarak çalışıyorlar ancak yetişmelerine imkan yok. Kahvaltılıklarımız geldi, servis tabağı yok. Ekmek gelmedi, çayı beklemekten sıkılıp kalkıp kendim aldım. Allahtan, iki adım ötede Mado'nun köşesinde Kadıköy'ün en çıtır gevreklerini satan seyyar simitçi var, bir koşu gidip gevreğimizi de aldım. Kahvaltıya başladık. Bu arada her yer doldu, insanlar biri kalksın oturayım diye bekliyor ancak yan masamız 3 kere hesabını istedi sonunda ödeyebilmek için söylene söylene kalktı ve içeriye gitti. Tüm masalarda, boşları toplayan olmadığı için, işi biten sahanlar üst üste yığıldı.

Her taraftan bitmek bilmeyen müşteri isteklerine yetişemeyen personel, iyi niyetle ancak yetersizce, kafası kesik tavuklar gibi koşuşturuyorlardı.

Bu arada, diğer tüm insanların hakkına tecavüz eden sürücüler araçlarını Bağdat caddesinin sağına ve soluna bırakarak trafiği kabusa çevirdi.

Neticede, sinirlerimiz iyice bozulmadan kalkalım, uzunca bir sürede gelmeyelim, belki birkaç ay sonra kendilerini toparlarlar diyerek hesabı istedik Bağdat caddesinin ödediğimiz fiyata göre en kötü kahvaltısını yedik.

Namlı yönetiminin acilen şapkalarının önüne alıp düşünmelerini öneririm.

Afiyele Kalın.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Locanda Del Boschetto, Lugano



İsviçrede dağların arasında Akdeniz tarzı bir restoran bulacağımı hayal hiç etmemiştim. Lugano gölünün kıyısından onbeş dakikalık bir yürüyüşle, ağaçların arasında ahşap bir bina, tahmin edilecek derecede rustik bir dekor ve nefis deniz mahsülleri. Kapıdan girişte buz üstünde deniz mahsülleri mostrası, ufacık, açık bir mutfak. Kömür ızgarası başında aşçıbaşını da görünce bir an İsviçrede olduğumdan şüphe ettim. Hele yaz mevsiminde ulu ağaçların altında oturduğunuzda kendinizi Akdenizde hissedebilmeniz için tüm sahne hazır.


Giriş olarak, çorba kıvamında, mükemmel bir yavru kalamar sotesi ve onun ardından kerevitli spagetti. Ve tabiki yanında güzel bir beyaz şarap.

Göl kıyısında olmasına rağmen Del Boschettoda kullanılan balıklar ve kabuklular tatlı su değil, deniz ürünleri.

Yolu Luganoya düşecek olanlar için küçük bir not; Del Boschetto Lugano ve çevresinin en iyi on restoranı arasında yer alıyor.


Afiyet Olsun.



5 Nisan 2010 Pazartesi

Cafe Pushkin, Moskova

Geçtiğimiz hafta kısa bir iş seyahati için yolum yeniden Moskova'ya düştü. Ne kadar sınırlı zaman olursa olsun, Moskova'ya her gidişimde yaptığım gibi, ne yapıp edip bir yemeği Cafe Puşkin'de yemeği başardım. Cafe Pushkin, sanatçı Andrei Dellos'un bir çok restoranından muhtemelen en bilineni.


Cafe Pushkin'den adımınızı atar atmaz kendinizi Rus aritokrasisinin 1900 ler başında nasıl yaşadığından bir örnekleme ile karşılaşıyorsunuz. Dekorundan, çalışanların kıyafetine, menüden garsonların müşterilere hitabına kadar her şey sizi artık kapanmış bir devire götürüyor. Garsonunuzun içeceğiniz suyun yada meşrubatın şişesini masanızda açmadan önce 'Your Water, Sir' diyerek sunması ve onayınızdan sonra servise başlaması biraz abartılı da olsa, yaratılmak istenen mizansene tam uyuyor. Bu arada Cafe Pushkin de menüyü, Gastronomic Bülten olarak adlandırdıklarını da belirtmekte fayda var.

Menü anlatılamayacak derecede zengin ve tüm yemekler Rus mutfağından. Hepsi birbirinden lezzetli. Çorbalar, hamur işleri, et yemekleri, av etleri, tatlılar......Her damağa uyacak bir şey mutlaka mevcut.

Bu ziyaretimde başlangıç olarak Tavuk ciğeri ve taşlığı ile hazırlanmış tel şehriye çorbası içtim. Dışarıda havanın gündüz -8 derece olduğunu göz önüne alınırsa, mükemmel bir başlangıçtı.
Arkasından her zaman yaptığım gibi, bir kaç hamur işi birden söyledim. Günün en başarılı hamur işi farklı kıymalar ile doldurulmuş 'Coulibiac' idi. Dört kişinin rahatlıkla yiyebileceği, yumuşak hamurdan Coulibiac, üstünde açık bırakılmış dört deliğinden içine sıcak et suyu dökülerek servis ediliyor. Ana yemek için ise Böf Storogonof. (Kabul ediyorum pek heyecan verici bir seçim değil ancak lezzet mükemmel) Yanında içmek için ise orman meyvelerinden yapılan Mors - bu arada Morsun sağutulmuş vodka ile mükemmel gittiğini ilave etmeliyim.

Tverskaya caddesinin üstünde bulunan 4 katlı bir konak olan Cafe Pushkin tam bir gastronomik mabed.

Afiyet olsun!

1 Aralık 2009 Salı

Atina

Yunanistan yeme, içme ve eğlence konusunda haklı bir yere sahip. Mesafe yakın, fiyatlarda makul olunca keyif düşkünleri için sık gidilesi bir destinasyon. Bayram tatilini fırsat bilip Atina' nın da tadına bir bakmak için yola çıktık.

İlk izlenim olarak Atina çok gelişmiş bir şehir değil ancak antik yapıların ayağa kaldırılması çalışmaları ve antik kenti çevreleyen yeşil alanlar şehre ayrıcalık katıyor. Antik yapıların ayağa kaldırılması konusunda Melina Mercouri'nin yaptıkları bizlere örnek olmalı. Kentin en işlek caddelerinden birine Melina Mercouri'nin bir heykelinin dikilmesi de kadirbilirlik örneği. Tabii, bu konuda Avrupa Birliğinin yüklü yardımlarını gözardı etmemek gerekli.

Bu arada, kentin yaklaşık 400 yıllık Osmanlı kimliğinden pek bir şeyin geride kalmadığını söylemeye gerek var mı bilemiyorum?

Şehrin, yeme içme mekanları genellikle Acropolis'in eteğindeki Plaka semtinde toplanıyor. Bu bölgenin tamamen turistik olduğunu söylemeye gerek yok. Kumkapının biraz hallicesi. Her halukarda bir öğle yemeği için gidilmesi gereken bir mekan. Plaka'da turistik mekanların biraz uzağında, Tripodon sokağındaki, Sholarhio restoran en yerel deneyimi sunuyor. Bu iki katlı Ouzeri tam bir aile işletmesi. Tüm günlük yemekleri bizde olduğu tepsiden seçebilirsiniz.

Ayrıca Monastraki Metro istasyonunun hemen yakınındaki Adrianou sokağı boyunca sıralanmış restoranlarda da bir akşam geçirmenizi öneririm. Bildik mezelere ilave olarak, İzmir köfte menülerde ara sıcak olarak yer alıyor. Adrianou sokağının özelliği trafiğe kapalı olması ve antik kentin manzarasına sahip olması.

Atinada gerçek bir keyif düşkünün mutlaka gitmesi gereken yer ise Mikrolimano.


Mikrolimano adından da anlaşılabileceği gibi Küçük Liman. Limanın etrafına sıralanan restoranlarda ağırlıklı olarak deniz mahsülleri var. Limanın hemen başındaki Zorbas restoran iyi bir seçim. Manzara mükemmel; servis çok iyi; uzatsanız, ayağınız denize değecek. Özellikle balık çorbasını denemelisiniz, deniz mahsüllü makarnalarda çok cazip. Yemeğin sonunda mutlaka Mastiha -Sakız Likörü - ile ağzınızı tatlandırın.

Mikrolimano'daki restoranların fiyatları Atina'nın merkezindekilere göre daha yüksek ama yinede Boğazdaki benzerlerinden daha ucuz.

Atina, antik varlıkları, müzeleri, günboyu dolup taşan kahveleri ile görülmesi gereken bir şehir ancak yeme içme kalitesi bakımından Yunanistanın kuzeyinin -Selanik, Dedeağaç, Kavala, İskeçe- eline su dökemez.

Afiyet Olsun!




Bu fikre bayıldım -Mastiha shop

Yunanistan Mastiha - yani damla sakızı - üreticileri ürünü tanıtmak, kullanımını özendirmek için Atina havalimanında ve tabiiki internet ortamında mağaza oluşturmuşlar. Ambalajlar mükemmel, insanın tüm ürünleri alası geliyor, canınız küçücük mağazadan çıkmak istemiyor ve dolayısıyla para basıyor.

http://www.mastihashop.com/static/index.html

Umarım Türkiyemizin ürettiği ve dünya mutfaklarına kazandırdığı lezzetler içinde benzer çalışmalar yapılır. Bizde yıllar önce başlayan ancak, 'Bir avuç fındık iyi gelir, Aga nigi Naga nigi' den öteye geçtiğini göremediğim Fındık tanıtım grubu ve diğer ürün tanıtım grupları için çok iyi bir örnek.

afiyet olsun